ÖZÜRLÜLERE
YÖNELİK TUTUMLARIN ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİ
Hazırlayan
Murat
BALCI
KASIM
- 2013
İÇİNDEKİLER
1.Giriş ..................................................................................................................................................
1
2. Temel Kavramlar ..........................................................................................................................
1
2.1.
Özel Eğitim ......................................................................................................................
1
2.2.
Özür ..................................................................................................................................
2
2.3.
Engel
.................................................................................................................................
3
2.4.
Yasal Düzenlemeler .........................................................................................................
4
3. Özrün Engele Dönüşmesini
Engellemek ......................................................................................
4
4. Engellilere Yönelik Tutumların
Etkileri ......................................................................................
5
4.1.
Tutum ................................................................................................................................
5
4.2.
Tutumu Oluşturan Öğeler
...............................................................................................
6
4.2.1. Duygusal Öğe
.....................................................................................................
6
4.2.2. Zihinsel (Bilişsel) Öğe .......................................................................................
7
4.2.3. Davranışsal Öğe ................................................................................................
7
4.3.
Tutumun Özellikleri ........................................................................................................
8
4.4.
Tutum ve Davranışlar ......................................................................................................
8
4.4.1. Kişisel Tutum
.....................................................................................................
9
4.4.2. Öznel Norm ........................................................................................................
9
4.4.3. Algılanan Davranış Kontrolü
.........................................................................
10
4.5.
Tutumun Kaynakları .....................................................................................................
10
4.6.
Tutumların Değiştirilmesi .............................................................................................
10
4.6.1. Bilgilendirme ...................................................................................................
11
4.6.2. Simülasyon ......................................................................................................
11
4.6.3.
Kişisel İlişki Kurma ........................................................................................
11
5. Özürlülere Yönelik Tutumların
Çeşitli Değişkenler Açısından İncelenmesi ..........................
11
5.1.
Cinsiyet ve Özürlülere Yönelik Tutumlar
.................................................................. 12
5.2.
Yaş ve Özürlülere Yönelik Tutumlar ..........................................................................
12
5.3.
Sosyoekonomik Düzey ve Özürlülere Yönelik Tutumlar ...........................................
12
5.4.
Eğitim Düzeyi ve Özürlülere Yönelik Tutumlar ........................................................
12
5.5.
Özür Türü, Özürün Şiddeti ve Özürlülere Yönelik Tutumlar ..................................
13
5.6.
Medeni Durum ve Özürlülere Yönelik Tutumlar ......................................................
13
5.7. Okulun
Fiziki Yapısı ve Özürlülere Yönelik Tutumlar ..............................................
13
5.8.
Eğitim Görülen Alanlar ve Özürlülere Yönelik Tutumlar ........................................
13
5.9.
Kültürel Yapı ve Özürlülere Yönelik Tutumlar ........................................................
13
5.10.
Çalışma Hayatı/İşe Yerleştirme ve Özürlülere Yönelik Tutumlar .........................
14
6. Sonuç ve Öneriler .........................................................................................................................
15
7. Kaynakça .....................................................................................................................................
17
ÖZÜRLÜLERE YÖNELİK TUTUMLARIN
ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİ
1. GİRİŞ:
"Günümüzde
eğitim fırsatından yoksun bırakılmış bir çocuğun hayatta başarılı olmasını beklemek
pek mümkün değildir. Devlet tarafından güvence altına alınan böyle bir fırsat,
eşit koşullarda herkese tanınmak zorunda olan bir haktır (Brown' ın Topeka
Eğitim Dairesine Karşı Açtığı Dava, 1954; Fıscus; Mandell 2002: 4)."
2002 yılında
yapılan bir araştırmaya göre Türkiye' de yaklaşık olarak 8,5 milyon engelli
birey bulunmaktadır. Buna karşın kendi yaşantılarımızdan çıkaracağımız
deneyimlere ve Türkiye' deki şehirleşmeye ve yapılaşmaya baktığımızda hemen
hemen her alanda bu engelli yurttaşlarımızın görmezden geldiğine tanık
olacaksınız. 1954 yılında ABD alınan bir karar ülkemizde 2013 yılında, yaklaşık
olarak 59 yıl sonra bile uygulanamamaktadır. Eşit yurttaşlık kavramı ve eşit
eğitim fırsatı yasalarla güvece altına alınmış olmasına karşın ne belediyeler
ne üniversiteler ne de özel kurumlar bu hakları korumaya ve karşılamaya dönük
bir çalışma yapmamakta, gerçekleştirilen bireysel çalışma ve çabalar teoriği
geçememekte ve gerçek hayata uygulanamamaktadır.
8,5 milyon engelli yurttaşımız karşılaştıkları engeller
yüzünden şehir ve eğitim yaşamının dışına itilmekte, hem fiziksel hem de sosyal
tabularla mücadele etmek zorunda kalmaktadırlar. Oysaki eğitim almak, gündelik
hayatın içinde yer almak bir lütuf değil bir haktır. Bu hak Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası ile güvence altına alınmıştır.
Eğitimde ve yaşamda fırsat eşitliği, demokratik ve çağdaş
toplum olmanın en önemli ve en olmazsa olmaz koşullarından biridir. Engelli
yurttaşlarımızın eğitimde ve yaşamda, hayatın içinde olmaları sağlanmaksızın, ne
eğitim, spor, sanatta kazanacağımız başarılar ne de bilim ve teknolojide kat
edeceğimiz ilerlemeler demokratik ve çağdaş toplum olmamızı mümkün kılacaktır.
2. TEMEL KAVRAMLAR:
Bu bölümde "Temel Kavramlar ve Tanımlamaları"
üzerinde durulacaktır. Özürlülere Yönelik Tutumların anlaşılabilinmesi için
öncelikli olarak bu alanla ilgili temel tanımlamaların ne olduğunun, özür ya da
engel gibi tanımlamalarının içeriğinin ne anlama geldiğinin, hangi bireylerin
özürlü ya da engelli olarak algılandığının ve bu alandaki yasal
düzenlemelerinin neler olduğunun bilinmesi, konun daha iyi anlaşılmasını
sağlayacak alt yapıyı oluşturacaktır.
2.1.
ÖZEL EĞİTİM:
Her çocuk, bir diğerinden farklıdır. Bu farklılıklar çok
genel olarak bedensel, bilişsel ve duyuşsal olarak gruplanabilir. Her çocuk
kendine özgü bedensel yapıya ve işlevlere, çeşitli alanlarda öğrenme
özelliklerine ve hızına, duygusal özelliklere sahiptir. Bu farklılıklar belli
sınırlar içinde olduğunda, öğrenciler genel eğitim hizmetlerinden
yararlanabilmektedirler. Ancak, farklılıkların daha büyük boyutlu olduğu
çocuklarda, genel eğitim hizmetleri yetersiz kalmakta ve özel eğitim hizmetleri
gerekli olmaktadır (İftar 1998: 3).
Özel Eğitim; özel eğitime ihtiyacı olan bireylerin eğitim
ihtiyaçlarını karşılamak için özel olarak yetiştirilmiş personel, geliştirilmiş
eğitim programları ve yöntemleri ile onların özür ve özelliklerine uygun
ortamlarda sürdürülen eğitime "özel eğitim" denir. Çoğunluktan farklı
ve özel eğitime ihtiyacı olan çocuklara sunulan, üstün yetenekli olanları
yetenekleri doğrultusunda en üst düzeye çıkmasını sağlayan, yetersizliği engele
dönüştürmeyi önleyen, engelli bireyi kendine yeterli hale getirerek, topluma kaynaşmasını
ve bağımsız, üretici bireyler olmasını destekleyecek becerilerle donatılan
eğitimdir (www.orgm.meb.gov.tr).
Özel Eğitim; ortalama öğrenci özelliklerinden önemli
ölçüde farklılaşan öğrencilere sağlanan bireysel olarak planlanmış ve bireyin
bağımsız yaşama olasılığını en üst düzeye çıkarmayı hedefleyen eğitim
hizmetleri bütünüdür (İftar 1998: 3).
Özel gereksinimi olan çocuklar kavramıyla, akranlarına
göre okulun amaçlarında betimlenen davranışları normun üstünde ve altında yapabilen
bireyler ifade edilmektedir (Özyürek 2004: 3)
Özel eğitim gerektiren, diğer bir deyişle özel
gereksinimli bireyleri İftar (1998:3) şu gruplarda toplanmaktadır.
• Zihin engelliler
• Öğrenme güçlüğü
gözlenenler
• Duygu ve davranış
bozukluğu olanlar
• Bedensel yetersizliği
olanlar
• Konuşma ve dil
sorunlular
• İşitme engelliler
• Üstün zekalılar ve
üstün yeteneği olanlar
Kızıltaş ise (2012:24) "Engellilerle 360
İletişim" adlı kitabında engel türlerini sekiz grup altında toplamaktadır.
Bunlar;
• Zihin engelliler
• İşitme engelliler
• Görme engelliler
• Ortopedik engelliler
• Dil ve Konuşma
engelli
• Ruhsal ve Duygusal
Hastalığı olan
• Süreğen Hastalık
• Dikkat Eksikliği ve
Hiperaktivite Bozukluğu
2.2. ÖZÜR:
Zaman zaman “engelli” kavramı özürlü kelimesinin yerine
kullanılmakla birlikte özünde engelli kavramı özürlü kelimesinden farklı
anlamlar içermektedir.
Özürlü terimi "özürlülüğü" odak noktasına
koymayı gerektiren, yani özürlülük olgusunu nesnelleştiren bir kavram olarak
karşımıza çıkmaktadır. Buna karşın engellilik, hemen olmasa da zamanla bu
zorunluluktan kurtulabilmeyi, düşüncelerimizde yumuşama ve esneklik sağlamayı
başarabilecek bir terim olarak görünmektedir (Koca 2010: 4).
Aile ve Sosyal Sorumluluklar Bakanlığına göre özür, doğuştan
veya sonradan herhangi bir hastalık veya kaza sonucu bedensel, zihinsel,
ruhsal, duygusal, sosyal yetilerini çeşitli derecelerde kaybetmiş, normal
yaşamın gereklerine uyamayan bireylerdir şeklinde tanımlanmaktadır (T.C Aile ve
Sosyal Sorumluluklar Bakanlığı 2010: 6).
Özür, bedenin belli bir bölümünün (örneğin, bacaklar) ya
da organının (örneğin, gözler) işlevlerini yeterince yerine getirememesi
durumudur. Özüre bağlı olarak kişi, çoğu kişinin duyduğu gibi duyamayabilir,
göremeyebilir ya da öğrenemeyebilir. Bu sınırlılıklar, bireyin toplumsal
yaşamını (örneğin, eğitim ya da iş yaşamı) sınırladığı zaman, birey yalnızca
özürlü olmakla kalmaz; aynı zamanda engelli de olur (İftar 1998: 3).
5378 Sayılı Özürlüler (Engelliler) Kanununda ise;
doğuştan veya sonradan herhangi bir nedenle bedensel, zihinsel, ruhsal, duyusal
ve sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmesi nedeniyle toplumsal
yaşama uyum sağlama ve günlük gereksinimlerini karşılama güçlükleri olan ve
korunma, bakım, rehabilitasyon, danışmanlık ve destek hizmetlerine ihtiyaç
duyan kişi “özürlü” olarak tanımlanmaktadır (Koca 2010: 4).
2.3. ENGEL:
"Engelli"
ve "Özürlü" ifadeleri sıklıkla birbirlerinin yerine kullanılan ve
anlam olarak birbirleriyle karıştırılan kavramlardır. Özür, bedenin belli bir
bölümünün (örneğin, bacaklar, kollar) ya da organının (örneğin, göz, dil,
kulak) işlevlerini yeterince yerine getirememesi durumu iken Engel, özürlü
bireyin toplumsal yaşamın gereklerini yerine getirmede karşılaştığı
sınırlılıklardır (İftar 1998: 3).
Doğuştan veya sonradan herhangi bir hastalık veya kaza
sonucu, bedensel, zihinsel, ruhsal, duyusal ve sosyal yetilerinin çeşitli
derecelerde kaybetmiş, normal yaşamanın gereklerine uyamayan kişilerdir (Kosor
2011: 4).
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ise engelliliği, “kişiden ya da
bir bütün olarak vücuttan beklenilen davranışlar, yetenekler ve görevler olarak
ifade edilen normal aktivitelerin yerine getirilmesindeki eksiklik ya da
sınırlılık” olarak tanımlamaktadır (WHO, 1980: 28). Wood’un belirttiği üzere,
Dünya Sağlık Örgütü’nün uzantısı olan ICIDH (International Classification of
Impairments, Disabilities and Handicaps) tarafından genişletilmiş tanıma göre
engellilik, “sakatlık sonucu bir insanın normal kabul edilenleri yapabilmesinde
ve belli bir tavırda beklenilen aktivitelerini sergilemesinde gerekli olan
performansını gösterme yeteneğindeki yoksunluk ve/veya sınırlılıktır (Burcu,
2006: 63’te aktarıldığı gibi). Engellilik, bireyin yaşam aktivitelerini
sınırlayıcı, kısıtlayıcı zihinsel-fiziksel bozukluklardır ve bireyin
yeteneklerindeki ve gücündeki sınırlılık-eksiklik durumudur (Coleman, 2000;
Whyte ve Ingstad, 1995, Aktaran: Burcu 2006: 38).
2.4. YASAL
DÜZENLEMELER:
Tüm dünya da olduğu gibi ülkemizde de en dezavantajlı
kesimi oluşturan engelli yurttaşlarımıza dönük yasal düzenlemeler yapılmış,
yapılan yasal düzenlemeleri geliştirmek amacıyla kanun hükmünde kararnameler
(KMH) çıkarılmış ve bu alanda başta Birleşmiş Milletler tarafından olmak üzere hazırlanan
uluslararası antlaşma ve sözleşmeleri imzalayarak engelli yurttaşlarımızın
haklarını kabul ederek güvence altına almıştır.
Özürlüler İdaresi Başkanlığı özürlü profilinin
oluşturulmasını öncelikli görmüş ve Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü
Başkanlığına "Türkiye Özürlüler Araştırmasını" yaptırmıştır.
Araştırma sonuçlarına göre, özürlü olan nüfusun toplam nüfus içindeki oranının
%12.29 olduğu görülmüştür. Buna göre ülkemizde yaklaşık 8.5 milyon özürlü
vatandaşımız bulunmaktadır (Özürlüler Kanunu ve İlgili Mevzuat 2008: 5). Engelli
yurttaşlarımıza dönük yapılan yasal düzenlemeleri başlıklar halinde kısaca
özetleyecek olursak[1]
(Şişman 2011: 169-221):
• 1997 yılında
Özürlüler İdaresi Başkanlığı'nın kurulması.
• 1999 yılında
“Özürlüler Şûrası'nın toplanması.
• 2005 yılında kısaca
“Özürlüler Kanunu” olarak bilinen yasal düzenlemenin yapılması.
• 30 Mart 2007 tarihinde New York’ta imzalanan
“Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme”nin onaylanması.
• Anayasamızın 10.
Maddesi (12 Eylül 2010) “Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife
şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler
eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz” hükmü.
• Anayasası’nın 61.
Maddesi “Devlet, sakatların korunmalarını ve toplum hayatına intibaklarını
sağlayıcı tedbirleri alır” ifadesi.
• Anayasanın 50/I, II
maddesi, “Kimse, yaşına, cinsiyetine ve gücüne uymayan işlerde çalıştırılamaz.
Küçükler ve kadınlar ile bedenî ve ruhî yetersizliği olanlar çalışma şartları
bakımından özel olarak korunurlar” ifadesi.
• 5378 sayılı Özürlüler
Kanunu, 5378 Sayılı Özürlüler ve Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun, Yayımlandığı Resmi Gazete: 07.07.2005/ 25868 (Şişman
2011: 169-221).
3. ÖZRÜN ENGELE DÖNÜŞMESİNİ
ENGELLEMEK:
Özrün engele dönüşmesini engellemek için iki temel etken
vardır; 1. Özel eğitim aracılığıyla özel gereksinimli bireye bilgi ve beceri
kazandırmak. 2. Yaşadığımız çevreyi özel gereksinimli bireyin kullanabileceği
hale getirmek. Engellilere yönelik duygu düşünce ve inançlar bu kişilere karşı
yaklaşımlarımızı, davranışlarımızı ve onlar için yapılacak düzenlemeleri
etkiler. Engellere yönelik duygu, düşünce ve inançlar incelendiğinde kabaca iki
genel eğilim dikkati çeker (www.ozelegitimsitesi.com):
1. Engellileri önce
insan sonrada gereksinimleri farklı olan insan olarak algılama (Olumlu tutum).
2. Engellileri önce
yetersizlikleriyle görme ve yetersizlikleri ile onların kişilik, davranış
özelliklerini ilişkilendirerek algılama (olumsuz tutum).
Önyargılar engellilerin hayatını olumsuz yönde etkileyen
en önemli faktörlerin başında gelmektedir. Bu önyargılar aslında yetersiz ve
hatalı bilgilerden kaynaklanmaktadır. Bu durum, uygunsuz etkileşimler
oluşturarak engellilerin eşit yaşam koşullarına sahip olmalarını olumsuz
etkilemektedir (Kızıltaş 2012:28).
Önyargı: Dışlama + Duyarsızlık +
Ötekileştirme + bencilik = Ayrımcılık
Engelliler önce insan olarak algılandığında toplumda
bağımsız şekilde üretici ve tüketici olarak yaşayabilmeleri için uygun
toplumsal düzenlemeler yapılır. Bunun aksine öne yetersizlikleri çıkarıldığında
ise toplumda bağımsız şekilde yaşayabilmeleri için gerekli olan düzenlemeler
ihmal edilir. Düzenlemeler ve fırsatlar önce yetersizlikleri olmayanlara daha
sonra yetersizlikleri olanlara yönelik yapıldığında eşitlik ilkesi zedelenir.
Toplumda engellilere yönelik basmakalıp, ön yargılı ve reddedici nitelikleri
içeren duygu, düşünce ve inançlarla yoğrulmuş olumsuz tutumlar hala varlığını
sürdürmektedir (www.ozelegitimsitesi.com).
4. ENGELLİLERE YÖNELİK TUTUMLARIN
ETKİLERİ:
Toplumun yetersizliği olanlara yönelik tutumların onların
yaşamlarını sürdürmeleri toplumla uyumlu olmaları ve duygusal anlamda
kendilerini değerli ya da değersiz görmeleri çevredekilerle olan sosyal
etkileşimlerin niteliğine göre belirlenir. Engelli bireyler çevreleriyle olan
etkileşimde kabul edildikleri ve varlıklarının onaylandığı yönünde onay
alırlarsa kendilerini diğerleri gibi toplumun bir üyesi gibi görürler. Toplumun
farklı kesimlerinde yetersizliği olanlara yönelik olumsuz tutumların varlığı
bilinmekle beraber bunların çoğunun engelliler üzerinde doğrudan bir etkisi
bulunmamaktadır. Ancak yetersizliği olan bireyle çalışan eğitimci, danışman,
rehabilitasyon uzmanı gibi meslek grubu üyelerinin engellilere yönelik olumsuz
tutumları bu bireylere sağlanan hizmetlerin kalitesini de olumsuz yönde
etkilemektedir (www.ozelegitimsitesi.com).
4.1. TUTUM:
Tutum hakkında çok sayıda tanım yapıldığı gözlenmektedir.
Davranış bilimciler, sosyologlar, sosyal psikologlar, psikologlar hatta siyaset
bilimciler tutumu tanımlarken kendi ilgili alanlarına ilişkin öğeleri öne
çıkarma eğilimi göstermişlerdir. Buda tutuma ilişkin tanımlamaların çok sayıda
olması ve çeşitlilik göstermesi sonucunu doğurmuştur. Genel bir tanımlama
yapacak olursak tutum; birey çevresindeki bir olgu ya da nesneye ilişkin sahip
olduğu tepki eğilimini ifade eder. Başka bir deyişle tutum, bireyin bir durum,
olay ya da olgu karşısında ortaya koyması beklenen olası davranış biçimi olarak
tanımlanır (İnceoğlu 2010: 8).
Erkan ise (2003: 141) tutumu insanların herhangi bir
nesne, insan ve konulara ilişkin olumlu veya olumsuz duyguları” şeklinde
tanımlanmaktadır. Aynı zamanda tutumun “bireylerin bir duruma karşı cevapları
üzerine etki eden ve deneyimlerden organize edilmiş mental ve nöral bir
hazırlık durumu olduğu şeklinde de tanımlamaktadır.
Gay ve Airasian’a (2000) göre tutumlar, bireylerin
objelere, fikirlere ve gruplara karşı kabul yada ret eğilimlerini, onlara karşı
lehte ve aleyhte olan hislerini gösterir (Akt.: Arslan, 2006: 24-33). Aiken’e
(1985) göre (Akt: Arslan, 2012: 187-202) tutum insanlar, nesneler, olaylar ve
konular ile ilgili bireyin zihinsel eğilimini ifade eder.
Tutumlar kişilere, kümelere, nesne ya da düşünlere
yönelik süreklilik gösteren, önceden biçimlenmiş duygu, düşünce ve inançlar
bütünüdür. Sosyal öğrenme kuramına göre tutumlar davranışları, davranışlar da
tutumları etkiler. Tutumlar yaşantılar sonucu öğrenilirler ve çocukluk
döneminde anne-babanın değer yargılarından etkilenerek oluşurlar. Olumsuz
tutumlar ve onlara eşlik eden davranışlar hem insani hizmetlerde hem de
toplumsal hizmetlerde kişilerin seçimlerini büyük ölçüde sınırlayabilir
(Altıparmak; Bektaş; Sarı 2010: 80-83).
Tutum nesne, kişi ya da düşüncelere yönelik oldukça
süreklilik gösteren inanç, duygu, düşünceler bütünüdür. Tutumlar belli şekilde
davranma eğilimde olmayı gerektirirler. Çünkü tutumlar içsel önyargıların ya da
taraf tutmanın bir yansımasıdır(www.ozelegitimsitesi.com).
Tutum “en geniş anlamıyla, bireyin psikolojik bir değer
içeren nesne veya konular karşısında vaziyet alma biçimidir” (Tolan 1983:
383-384).
Cüceloglu (1996) tutumu;“Oldukça organize olmuş uzun süreli
duygu, inanç ve davranış eğilimidir.” şeklinde tanımlamaktadır.
Tutumun, “bireylerin bir duruma karsı cevapları üzerine etki
eden ve deneyimlerden organize edilmiş mental ve nöral bir hazırlık durumu olduğuna"
inanılmaktadır (Khine 2001).
Bir başka tanıma göre ise tutum, bireyin kendi ruh halini
diğer insanlara ifade etme biçimidir. Tutum süreklilik arz eden dinamik, hassas
ve algısal bir süreçtir (Chapman 1999).
4.2. TUTUMU
OLUŞTURAN ÖĞELER:
Tutumların zihinsel, duygusal ve davranışsal olmak üzere
üç oluşturucu öğesi vardır ve bu öğeler arasında genellikle örgütlenme,
dolayısıyla da iç tutarlılık olduğu varsayılmaktadır. Bu varsayıma göre,
bireyin bir konu hakkında bildikleri (zihinsel öğe,) ona nasıl bir duyguyla
yaklaşacağını (olumlu, olumsuz, nötr) ve ona karşı nasıl bir tavır ortaya
koyacağını (davranışsal öğe) belirler. Bireyin bir nesne, durum ya da kişi
hakkında zihinsel, duygusal ve davranışsal anlamda ortaya koyduğu duruş onun
tutumunu yansıtır. Dolayısıyla da tutumun oluşması için söz konusu üç öğe
arasında örgütsel ve uyumlu bir ilişki ve eşgüdüm olmak zorundadır (İnceoğlu
2010: 20).
4.2.1. DUYUŞSAL ÖGE:
Duyuşsal alan insanın duygularını içeren davranışları
ifade eder. Daha geniş bir deyişle; insana kazandırılmak istenen duygular,
tercihler, değerler, ahlaki kurallar, istek ve arzular, güdüler, yönelimler
duyuşsal alanın kapsamına girer. Kişi belli nesne ya da olgulara karsı sürekli
ilgi gösterebilir. Onlara karsı kararlı bir tutumu vardır ve değerler sistemi
geliştirir (Sertçelik 2007: 10).
Halberstadt; Denham; Dunsmore (2001: 78 -119) göre duyuşsal
yeterlilik dört entegre ve dinamik bileşenden oluşur: Bunlar "Kişi, Gönderme,
Duyuşsal Mesajlar, Duyuşsal Mesajlar Alma/Etkiler'dir". Etkiler/Duyuşsal Mesajları Alma: Duyuşsal
tecrübenin farkındalığı, Kendi duyguları tanımlama, Duygu akışı/duygu akışı çerçevesinde
kendi duygularını anlama, Kendi duygusal tecrübesini yönetme: Açıklık/Açık
olmama, kuralcılık, yanlış ya da doğru işaretleri yönetme. Gönderme: Mesaj gönderme ihtiyacının farkındalığı, Gönderilecek
mesajı tespit etme, Sergileme kurallar/süregelen akış içerisinde mesajı
gönderme. Duyuşsal Mesajlar: Uygun
açıklık/kuralcılık, yanlış ya da doğru işaretleri yönetme. Mesajı fark etme, Anlamını
tanımlama, Sergileme kurallar/süregelen akış içerisinde anlamı anlama, Mesajın
getirisini yönetme. Kişi: Dünya
görüşü, benlik kavramı, davranış biçimi, mizaç, sürece yönelik, sergileme kurallarının
bilgisi, uygulama stratejileri, etkileşim için motivasyon, davranışsal ve
şematik esnekliktir.
İnceoğlu' na göre ise (2010: 20) duyuşsal öğenin
temelinde bireyin herhangi bir tutum konusuna olumlu ya da olumsuz duygular
içinde önceki deneyimleriyle ilişkili bir içinde olması gerektiğini
belirtmektedir. Bununla birlikte bireyin deneyimleri, bilgi birikimi, yani
zihinsel öğe duygusal öğenin gelişmesinde önemli bir etkendir. Duyuşsal
unsurları şekillendiren çevre ile ilgili bilgi, duyum ve deneyimlerin
sınıflandırılmasının yanı sıra, bu sınıflandırmaların olumlu, olumsuz
olaylarla, arzulanan ya da arzulanmayan amaçlarla ilişkilendirilmesi söz
konusudur. Yine İnceoğlu' na göre (2010: 20) duygusal öğe
aynı zamanda bireyin değerler sistemi ile yakından ilişkilidir. Birey, bir
nesne, durum ya da kişi ile ilişkiye geçerken sahip olduğu ya da içinde yer
aldığı değer sistemi onun ilişki biçiminin oluşmasına önemli ölçüde etki eder.
Tutumu oluşturan öğelerin şekillenmesinde içinde
yaşadığımız toplumun değerleri, örf ve adetleri, gelenek ve görenekleri önemli
bir yer tutulmaktadır. Çünkü bireyi toplumdan ayrı düşünemeyeceğimiz gibi
bireyin kişiliğinin şekillendiren toplumsal değerlerin önemi de yadsınamayacağı
bir gerçektir. Toplumu oluşturan diğer bireylere dönük tutum, davranış ve değer
yargıların şekillenmesinde de toplum önemli bir yer tutmaktadır.
4.2.2. ZİHİNSEL
(BİLİŞSEL) ÖGE:
Duyguları tanımlamak oldukça güçtür. Çünkü duygular bir
çok değişik yönü olan karmaşık süreçlerdir. Duygular genel olarak fizyolojik ve
bilişsel ögelere sahip ve davranışı etkilemeye dair duyumlardır. Bilişsel öğe,
tutum nesneleri hakkındaki inançlara dayanır. Herhangi bir tutumun parçası, tutum
nesnesine ilişkin olarak sahip olunan düşünce, inanç ve bilgilerin tümüdür (İnceoğlu
2000: 24).
Tutum objesi hakkında bilgiler ne kadar gerçeklere dayanıyorsa,
onunla ilgili tutumlar o kadar kalıcı olur. Tutum objesi ile ilgili bilgi değiştiğinde
tutum da değişir ( Tavşancıl 2000: 42).
Tutumun konusunu oluşturan kişi, durum, olay veya nesneye
ilişkin olarak sahip olunan her tür bilgi, deneyim, inanç ve düşünceyi içeren
zihinsel ya da bilişsel öğe tutumun önemli bir kesitini oluşturmaktadır. Zihinsel
öğe bireyin düşünsel işleyiş süreciyle bağlantılı olup, düşünsel ya da zihinsel
işleyişin sistemleştirilmesi ve sınıflandırılmasıyla ilgili bir öğedir. Bu
sınıflandırmalar bir yandan bireyin, farklı durumlarla, nesnelerle, kişilerle
ilgili algılamalarını etkilerken diğer yandan da onun, farklı uyarılara karşı
tepkilerinin de birbirinden farklı olmasını sağlar (İnceoğlu 2000: 24).
4.2.3. DAVRANIŞSAL
ÖGE:
Davranışsal öge; eğer öğrenen, öğrenme stili ve
deneyimlerine uygun öğrenme kuramı bulur ve seçerse davranışsal stratejiler öğrenme
durumunun bir parçası olabilir. Oluşturmacılık, şema ile ön bilgi ve deneyim
üzerine dayanması nedeniyle bilişselcilik ile bağlantısı vardır. Ancak en önemli
fark değerlendirmededir. Nesnelcilikte (davranışçı) değerlendirme objektif iken
oluşturmacılıkta sübjektiftir (Gürol; Demirli ....... ).
Davranışsal öğe, bireyin belli bir uyarıcı grubundaki
tutum konusuna karşı davranış eğilimini yansıtır. Bu davranış eğilimleri sözler
ya da diğer hareketlerden gözlemlenebilir. Bunlar bireyin alışkanlıkları,
normları ve söz konusu tutum nesnesi ile doğrudan ilişkili olmayan tutumlarının
da etkisi altındadır. Bu nedenle davranışsal öğeden söz ederken önce iki tür davranışı
birbirinden ayırmak gerekir: Bunlardan biri duygusal davranıştır, diğeri ise kuralsal davranıştır. Duygusal davranış, tutum konusunun hoşa giden
ya da gitmeyen bir durumla ilişkilendirilmesi sonucu ortaya çıkar. Diğer
yandan, duygusal davranışın temelinde iki boyut vardır: Negatif ya da pozitif
duygu. Başka bir deyişle ilişki kurma
ya da kurmama eylemi söz konusudur.
Bu da üç tip davranış biçiminde ortaya çıkar: Tutum konusuna yaklaşma, karşı
koyma ya da kaçınma (İnceoğlu 2000: 26).
Davranışsal öğe,tepki göstermeye hazır oluştur. Bireyin belli
bir uyarıcı grubundaki tutum konusuna karşı davranış eğilimini yansıtır. Bu davranış
eğilimleri, sözler yada diğer hareketlerden gözlemlenebilir (İnceoğlu,2000: 26).
4.3. TUTUMUN
ÖZELLİKLERİ:
Yaşantılar sonucunda kazanılan deneyimler bilişsel,
davranışsal ve duyusal davranışların oluşmasına, şekillenmesine ve buna dönük
tutumların oluşturulmasına neden olur. Oluşturulan tutumlar içinde yaşanan
toplumun olaylara, durumlara, objelere ve nesnelere karşı gösterdikleri
tepkiler, gelenek-görenek ve kültürel birikimi sonucunda şekillenir. Tutum
kazanılırken, sergilerinken ya da öğrenilirken belirli özeliklerden oluşur. Bu
özellikler aşağıdaki gibidir (www.edu.tr.org):
• Yaşantı Yoluyla
Öğrenme,
• Devamlılık,
• Birey ve Obje
Arasında Düzenlilik,
• Yanlılık,
• Toplumsal Tutumlar,
• Tepki Gösterme
Eğilimi,
• Olumlu/Olumsuz
Davranışlar.
Tutumların özelliklerini aşağıdaki şekilde sıralamak
mümkündür (Kavas vd. 1995: 418):
• Tutumlar öğrenilmiş
eğilimlerdir.
• Bireyin tutumu ile
davranışları arasında bir uyum olması beklenmektedir.
• Tutumlar kalıcı
değildir, zamanla değişebilmektedir.
• Tutumlar belirli bir
odak noktasına gereksinim duymaktadır. Bu nesne,bir kavram ya da fiziksel bir
şey olabilmektedir.
• Tutumların yönü,
derecesi ve yoğunluğu vardır.
• Tutumlar, karşı olma
ya da yandaş olma gibi,bir yön anlatmaktadır.
• Tutumun derecesi ve
yoğunluğu ise; kişinin nesne karşısında kendine güven derecesi ile ilgilidir.
• Düşük dereceli ve
yoğunluklu tutumların değiştirilmesi daha kolaydır.
• Kişinin tutumları
arasında bir uyum söz konusudur. Aksi takdirde tutarsızlık belirmektedir.
• Uzun süredir korunan
tutumların değiştirilmesi daha zordur. Yeni oluşturulan tutumların
değiştirilmesi daha kolay durumdadır.
• Tutumlar
genelleştirilmektedir.
4.4. TUTUM VE
DAVRANIŞLAR:
Tutum kavramında da belirtildiği gibi, tutumun davranışa
yol açtığını ve davranışın gözlemi sonucu tutumun var olduğu söylenebilir.
Burada kafamızda şu sorular oluşabilir: Tutum ve davranış arasında
tutarlılıklar var mıdır? Tutum, tek başına davranışı meydana getirebilir mi? Ya
da bir kimsenin bir konuda tutumu biliniyorsa o konudaki davranışı önceden
tahmin edilebilir mi (www.notoku.com)?
Tutumlar da pek çok psikolojik değişken gibi doğrudan doğruya
gözlemlenemeyen, gizli ya da kuramsal değişkenlerdir. Varlıkları ancak dışa vurulmuş
davranışlar ya da sözlü ifadelere dayanılarak çıkar sanabilir. Bu nedenle,
tutumlarla davranışlar arasında, kuramsal olarak eş yönlü bir etkileşim
bulunduğu söylenebilir. Tutum ile davranış arasında koşut bir
ilişki olması, ölçülmesi zor olan pek çok davranışı ölçmemize, yardımcı olur.
Böyle bir yöntemle, bir tutumun çıkar sanması, ona bağlı olarak diğer
davranışların anlaşılmasını sağlar (İnceoğlu 2000: 150).
Davranışlar kararlaştırılmış niyetler neticesinde meydana
gelir. Niyet ise, daha önce karar verilmiş olan herhangi bir sonucu elde
etmektir. Bu yargıya göre, tutum niyeti belirler, niyet ise davranışı ortaya
çıkarır. Üç faktörün davranışı tetiklediğini öne sürmektedir: kişisel tutum,
öznel norm ve algılanan davranış kontrolü. Bir davranış olumlu olarak
algılandığı takdirde (kişisel tutum), o davranışın gerçekleştirilme olasılığı
daha yüksektir. Yine bireyin önemli olarak kabul ettiği kişilerin, herhangi bir
davranışa karşı tutumu (öznel norm) olumlu ise bu tutum bireyi o davranışı
gerçekleştirmeye itecektir. Son olarak bireysel algılar kişinin davranış
üzerinde kontrol sahibi olduğu (algılanan davranış kontrolü) yönünde ise bu
durum davranışın gerçekleştirilmesini daha fazla teşvik edecektir (Nunko ve
Ramkissoon, 2010:529). Yani bütün davranışlar belli sebeplere bağlı olarak ortaya
çıkar. Davranışların sonuçları önceden hesaplanır, ortaya çıkan sonuçlardan
herhangi birine ulaşmak için karar verilir ve karar eyleme dönüştürülür (Özbey,
2010. Aktaran: Kalkan 2011: 189-206).
Şekil 1. Tutum, Ortam, Alışkanlık,
Beklenti, Davranış İlişkisi
Kaynak:
Kağıtçıbaşı 2005:85
Şekilde 1'de görüldüğü gibi davranışın, dört etkenin
karmaşık etkileşimi sonucu ortaya çıktığını belirtmektedir. Öyleyse, bu dört
etkenin hepsi de aynı doğrultudaysa ya da birbirleriyle tutarlı bir halde ise
davranış tahminimiz geçerli olacaktır. Buna karşılık bu etkenler birbirleriyle
tutarsızlık gösteriyorsa, davranış tahminimiz daha az geçerli olacaktır
(Kağıtçıbaşı 2005: 85).
4.4.1. KİŞİSEL TUTUM:
Tutum kavramı bir takım insan, nesne veya konular
hakkında olumlu veya olumsuz duygulara işaret eden genel bir kavramdır. Tutum
insanların davranışlarının öncüsü sayılır; çünkü davranıştan önce oluşur ve
davranışın ortaya çıkmasına öncülük eder. Tutum sonucu bireyler davranışlara yönelirler,
yani her tutumun altında bir davranış eğilimi yatar. Aynı zamanda tutumun
ortaya çıkmasına yol açtığı duygu, düşünce ve davranış eğilimleri bütünleşir.
Tutum gözlenemez ama insanların davranışları değerlendirilerek onların sahip
oldukları tutumun hangi yönde veya nasıl bir nitelik taşıdığı anlaşılabilir (Özbey,
2010. Aktaran: Kalkan 2011: 189-206).
4.4.2. ÖZNEL NORM:
Öznel norm, davranışları yürütmek veya yürütmemek için algılanan
sosyal baskıyı ölçer. Özellikle kişilerin kararlı olma ya da olmama durumlarını
destekledikleri algısını ifade eder. Toplumun değer ve normları davranış ve
tutumları önemli ölçüde etkilemektedir. Öznel norm, aynı zamanda kabul edilmiş
inanç ve düşünceleri de ifade etmektedir (Park ve Blenkinsopp, 2009:546. Aktaran:
Kalkan 2011: 189-206).
4.4.3. ALGILANAN
DAVRANIŞ KONTROLÜ:
Birey davranış ve tutumu oluşturmadan önce kendisi için
elde edilebilir sistematik ve rasyonel (akılcı) bilgileri kullanır. Ayrıca
insanlar belirli bir davranışı yapmaya karar vermeden önce bu davranışın ne tür
sonuçları olabileceği üzerinde düşünür (Özbey, 2010. Aktaran: Kalkan 2011:
189-206).
4.5. TUTUMUN
KAYNAKLARI :
Üç değişken niyeti etkiler. Bu değişkenler; kişisel
tutum, öznel (subjektif) norm ve algılanan davranış kontrolüdür. Burada kişisel
tutum, bireyin kendi inançlarına dayalı olarak bir davranışa karşı oluşturduğu
olumlu ya da olumsuz düşünceleri ifade eder. Öznel norm ise kişinin etrafındaki
önemli olduğunu düşündüğü kişilerin fikirlerinin davranışa olan etkisini ifade
etmektedir. Algılanan davranış kontrolü ise bir davranışı gerçekleştirmenin
zorluğunu ya da kolaylığını ifade etmektedir (Rutherford ve De Vaney, 2009:1-16.
Aktaran:
Kalkan 2011: 189-206 ).
Tutumlar doğuştan gelmez. Tutumlar sonradan öğrenilir ve
yaşın ilerlemesiyle de değişir, gelişirler. Tutumu oluşturan faktörler (Göksu
2007):
1. Genetik faktörler,
2. Fizyolojik faktörler
(olgunlaşma, hastalık, uyuşturucu, ... vs.),
3. Tutum konusuyla
ilgili doğrudan deneyim,
4. Kişilik,
5. Topluma uyum ve
toplumsallaşma süreci,
6. Grup üyeliği,
7. Sosyal sınıflar
tarafından belirlenmekte ve içinde yaşanılan toplum ve çevrenin kültür,
yaşantısı, beklentileri, gelenek-görenekleri vb. unsurlar tarafından da biçimlendirilmektedir.
4.6. TUTUMLARIN
DEĞİŞTİRİLMESİ:
Engelli bireylere yönelik olumlu tutumların gelişmesini sağlayan
en önemli faktör engelli bireylerle, engelli olmayan bireylerin sosyal
etkileşimlerinin artmasıdır. Ancak engelli bireylerin ve ailelerinin sosyal
etkileşimlerinin sınırlı olduğu belirtilmektedir. Engelli bireylere yönelik
toplumsal tutumlar onları yeterince anlamama, bilinmeyen korkusu veya sosyal
öğrenme yoluyla diğer insanlardan kalıp düşüncelerin öğrenilmesi gibi
nedenlerle farklılık gösterebilir (Altıparmak; Bektaş; Sarı 2010: 80-83).
Araştırmacılar eğitimi sayesinde engelli bireylere
yeterli akademik ve sosyal davranışların kazandırılabileceğini bu sayede de hem
engelli bireyler ile engelli olmayan akranları arasındaki etkileşimin nicelik
ve niteliğinin arttırılabileceğini hem de normal gelişim gösteren bireylerin
engellilere yönelik tutumlarında olumlu yönde değişikliklerin olabileceğini
belirtmişlerdir (Kırcaali-İftar 1998: 119-129; Güzel-Özmen 2003: 51- 83).
Tutum değişikliği ile ilgili araştırmalar, etkili iletişim
sürecinin tutum değişikliği ile sonuçlanacağını varsayarak, konuyu iletişim
süreci çerçevesinde ele alırlar. Bu çerçevede iletişim sürecinin temel ögeleri
olan kaynak, mesaj ((ileti), hedef ve ortamın hangi özelliklerinin tutum
değişikliğini arttırdığı açıklanmaya çalışılır. Tutumlarımızın
bilişsel ögesi kısmen daha kolay değişse bile, duyuşsal ögesi değişime karşı
oldukça dirençlidir. Bu nedenle de tutumlar oldukça zor değişir. İnsanlar
tutumlarını değiştirmemek için çeşitli yollara başvururlar. Örneğin, kendi
tutumlarına ters gelen iletiyi (mesajı) çürütmeye çalışabilirler. ileti
kaynağının güvenilir olmadığını öne sürerek kaynağı kötüleyebilirler. Kaynağın
verdiği mesajları kendi görüşlerinden ya çok farklı ya da çok benzer algılayarak
iletinin içeriğini çarpıtabilirler. Kendi tutumlarıyla uyuşmayan bir iletiye
hedef olmanın yarattığı gerilimden kurtulmak amacıyla çeşitli savunma
mekanizmalarına başvurabilirler. Ya da bu kadar çabaya bile gerek duymaksızın, kendi
tutumlarıyla uyuşmayan iletiyi daha baştan reddedebilirler (Kaner; Öğülmüş;
Büyüköztürk; Dökmen; Daşdemir).
Özürlü bireylere yönelik olumsuz tutumları değiştirmede
pek çok teknikten yararlanılmaktadır. Bu teknikler üç genel başlık altında toplanabilir:
Bilgilendirme, simülasyon ve kişisel ilişki kurma.
4.6.1. BİLGİLENDİRME:
Tutumlar, sahip olduğumuz bilgilerimizden etkilenir.
Özürlüler ile ilgili bilgilerimiz arttıkça, onlara ilişkin tutumlarımızın da
olumlu yönde değişme olasılığı artmaktadır. Bilgi, yanlış anlamaları, önyargıları,
kaygı ve korkuları azaltır; özürlüler daha az farklı algılanır, benzerliklere daha
çok odaklanılır ve daha çok kabul edilir. Özürlülerle ilgili
yanlış ya da yetersiz bilgilendirme, yanlış inançlar, önyargılar ve gerçekçi olmayan
beklentiler nedeniyle, özürlülerle nasıl ilişkiye gireceğini bilemeyen kişiler,
genellikle özürlü bireylerden kaçınmakta, korkmakta, onları aşırı korumakta ya
da onlar üzerinde hakimiyet kurmaya çalışmaktadırlar. Özürlülerin yaşamları,
kullandıkları araçlar, iletişim teknikleri, ilgileri, tercihleri, özellikleri
ve özürlü olmayanlara olan benzerlikleri vb. gibi konularda bilgi sahibi olmak,
özürlü olmayanların, özürlülerle ilgili algılarını ve yanlış inançlarını
değiştirecek, onlarla birlikte olma stresini azaltacaktır. Bilginin artmasıyla
olumsuz streotipiler azalacak ve olumlu tutumlar gelişecektir (Bak &
Siperstein 1987; Beh-Pajooh 1991; Cohen 1977; İbrahim & Herr 1982; Lombano
1980; Rillotta & Nettelbeck 2007; Yazbeck ve ark., 2004. Aktaran: Kaner;
Öğülmüş; Büyüköztürk; Dökmen; Daşdemir).
4.6.2. SİMÜLASYON:
Özürlülere yönelik olumsuz tutumları değiştirmede kullanılan
tekniklerden biri olan simülasyon çalışmalarında, özürlü olmayan kişilerin sanki
özürlülermiş gibi davranmaları ve onların yaşadıklarını anlamaya çalışmaları
sağlanır. Böylece, bireylere eğer özürlü olsalardı neler yaşayabilecekleri ile
ilgili bir deneyim sunulur (Kaner; Öğülmüş; Büyüköztürk; Dökmen; Daşdemir).
4.6.3. KİŞİSEL
İLİŞKİ KURMA:
Allport’a göre bir gruba yönelik olumsuz tutumlar, bu
gruptan birileriyle kişisel ilişkiler kurulması yoluyla değiştirilebilir. Allport,
grup içi ilişkilerin dört koşul içerdiğinde önyargıların azalacağını
söylemektedir: 1) belirli bir durumda gruplar arasında statülerin eşit olması,
2) ortak hedefler olması, 3) gruplar arasında rekabetin olmaması, 4) iki grup
arasında ilişki kurulmasını teşvik eden normları oluşturan otorite onayının
olması (Pettigrew 1998; Pettigrew & Trop 2008. Aktaran:
Kaner; Öğülmüş; Büyüköztürk; Dökmen; Daşdemir).
5. ÖZÜRLÜLERE
YÖNELİK TUTUMLARIN ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİ
Bu bölümde özürlülere yönelik görüş ve tutumları cinsiyet, yaş, medeni
durum, eğitim düzeyi, gelir düzeyi, özür türü ve derecesi, okulun fiziki
yapısı, eğitimi alınan alan, kültürel yapı ve iş yaşamı gibi bazı değişkenler
açısından inceleyen araştırmalara yer verilmiştir.
5.1. CİNSİYET VE
ÖZÜRLÜLERE YÖNELİK TUTUMLAR:
Cinsiyet, özürlülere yönelik görüş ve tutumlarda incelenen
temel değişkenlerden biridir. Farklı yaş gruplarından katılımcıların
incelendiği araştırmalarda farklı yönde bulgular elde edilmiştir. Örneğin,
Nowicki ve Sandieson (2002), kız ve erkek çocuklarının her ikisinin de
özürlülere yönelik tutumlarının genel olarak olumsuz olduğunu ve aralarında
tutum farkı olmadığını bulmuşlardır. Benzer şekilde, çocuklar arasında (Civelek,
1990; Şenel, 1995; Kargın ve Baydık, 2002; Nowicki ve Sandieson, 2002);
üniversite öğrencileri arasında (Kaner, 2000; Tervo, Palmer ve Redinius, 2004);
öğretmenler arasında (Parasuram, 2006) ve pediatristler arasında (Dindar, 1995)
cinsiyetin tutum farkı yaratmadığı bulunmuştur. Öte yandan cinsiyet farkından
söz eden araştırmalar da bulunmaktadır. Bu araştırmalar, farklı kültürlerde,
farklı yaş gruplarında ve öğretmen, öğrenci, anne-baba gibi farklı rollerde genellikle
kadınların tutumlarının daha olumlu olduğunu ve özürlülerle çeşitli bağlamlarda
ilişki kurmaya daha istekli olduklarını ön plana çıkartmaktadır (Avcıoğlu,
Sazak-Pınar & Öztürk, 2005; Avramidis & ark., 2004,
Findler, Vilchinsky & Werner, 2007; Hergenrather & Rhodes, 2007; Kaner,
2000; Laws & Kelly, 2005; McDougal ve ark.,2004; Meegan & MacPhail,
2006; Nabors & Lehmkuhl, 2005; Nowicki & Sandieson, 2002; Popovich ve
ark.,2003; Pruett ve ark., 2008; Wolman ve ark.,2004; Yazbeck, McVilly &
Parmenter, 2004; Yıldırım & Dökmen, 2004. Aktaran: Kaner;
Öğülmüş; Büyüköztürk; Dökmen; Daşdemir).
5.2. YAŞ VE
ÖZÜRLÜLERE YÖNELİK TUTUMLAR:
Yaş ile ilgili farklı bulgular vermektedir. Bazı
çalışmalarda, yaş grubuna göre özürlülere yönelik tutumlarda fark olmadığı
gözlenmektedir. Örneğin, farklı yaş grubundaki Meksika kökenli Amarikalılar ile
Meksikalıların (Graf ve ark.,2007), öğretmenlerin (Avramidis, Bayliss & Burden,
2000; Sargın, 2002), anne ve babaların (Dindar, 1995; Küçükturan, 1982),
çocukların (Laws & Kelly, 2005), özürlü ve özürlü olmayan yaşlıların (Iecovich
& Lev-Ran, 2008) özürlülere yönelik tutumları arasında fark
bulunmamaktadır. Bazı çalışmalar da genç grubun yaşlı gruba göre daha az
ayrımcı olduğu bildirilmektedir (Chiu & Chan, 2007; Environics Research
Group Limited, 2004; Gülderen, 1997; Robinson, Martin & Thompson, 2007;
Yazbeck, McVilly, Parmenter, 2004). Buna karşın, yaş arttıkça olumlu tutumların
arttığı da gözlenmektedir (Atay, 1995; Avcıoğlu, Sazak-Pınar & Öztürk, 2005;
Findler, Vilchinsky & Werner, 2007; Küçüker & Kanık, 1994; Sümbül &
Sargın, 2002). Yaşla ilgili bulgulardaki tutarsızlığın,
araştırmalarda kullanılan örneklemlerin yaş ranjlarındaki farklılıklardan
kaynaklandığı düşünülebilir (Aktaran: Kaner; Öğülmüş; Büyüköztürk; Dökmen;
Daşdemir).
5.3. SOSYOEKONOMİK
DÜZEY VE ÖZÜRLÜLERE YÖNELİK TUTUMLAR:
Robinson, Martin ve Thompson’ın (2007) araştırmalarında
orta sosyal sınıfta olanların özürlü olan ile olmayan arasında küçük bir fark algıladıkları;
sosyoekonomik durumu daha yüksek olanların, özürlü gençlerin diğerleri kadar iyi
olabileceklerini daha fazla ifade ettikleri sonucuna ulaşılmıştır. Gelir
bakımından benzer bir bulgu da Parasuram (2006) tarafından verilmektedir, Araştırmanın
katılımcılarından görece daha iyi geliri olanlar daha olumlu tutumlara sahip
görünmektedir. Pruett ve ark.,(2008) ve Yıldırım & Dökmen (2004) ise
sosyoekonomik düzeyin özürlülere yönelik tutumlarla ilişkili olmadığını
gözlemişlerdir (Aktaran: Kaner; Öğülmüş; Büyüköztürk; Dökmen; Daşdemir).
5.4. EĞİTİM DÜZEYİ
VE ÖZÜRLÜLERE YÖNELİK TUTUMLAR:
Robinson, Martin ve Thompson (2007), farklı eğitim
düzeyinde olmanın önemli bir tutum farkına yol açmadığını belirtmekle birlikte,
daha yüksek eğitimlilerin özürlülüğü bir zorluk olarak daha az algıladıklarını,
daha düşük eğitimlilerin de özürlüleri daha az sıkıcı ve rahatsız edici
bulduklarını ifade etmişlerdir (Aktaran: Kaner; Öğülmüş; Büyüköztürk; Dökmen;
Daşdemir).
5.5. ÖZÜR TÜRÜ,
ÖZÜRÜN ŞİDDETİ VE ÖZÜRLÜLERE YÖNELİK TUTUMLAR:
Özürlülerin de kendi aralarında tercih edilebilirlik
bakımından gruplanabileceği görülmektedir. Genel olarak özürlülere yönelik tutumlarla
ilgili araştırmalara göre üniversite öğrencileri, öğretmenler, anne-babalar,
okul personeli ve öğrenciler, öncelikle zihinsel özürlülere, duygusal/davranışsal
özürlülere ve daha sonra da fiziksel özürlülere olmak üzere bazı özürlü
gruplarına yönelik olumsuz duygular, düşünceler ve davranışlar
göstermektedirler (Aulagnier ve ark., 2005; Diken, 1998; Gottlieb, Corman &
Curci, 1984; Dökmen, 2000; Horne, 1985a; Jamieson, 1984; Jenkinson, 1983;
Lanier & Jones, 1988; Lombana, 1982; Mağden & Artar, 1992; Nagata,
2007; Roberts & Pratt, 1987; Smith, 1978; Şenel-Günayer, 1995; Wolman ve
ark.,2004; Wong, Chan, Cardosa, Lam & Miller, 2004. Aktaran:
Kaner; Öğülmüş; Büyüköztürk; Dökmen; Daşdemir).
5.6. MEDENİ DURUM
VE ÖZÜRLÜLERE YÖNELİK TUTUMLAR:
Tıp ve diğer sağlık alanlarında eğitim alan öğrencilerin
medeni durumlarının, onların özürlülere yönelik tutumlarında bir farklılık
yaratmdığı bulunmuştur (Tervo, Palmer & Redinius, 2004. Aktaran: Kaner;
Öğülmüş; Büyüköztürk; Dökmen; Daşdemir).
5.7. OKULUN FİZİKİ
YAPISI VE ÖZÜRLÜLERE YÖNELİK TUTUMLAR:
Okuldaki özürlü öğrencilere yönelik tutumların okulun
fiziksel ve sosyal yapısından etkilendiği belirtilmektedir. Sınıfların ve
okulun yapısının, öğrencilerin işbirliği yaparak ve etkileşerek çalışmalarını
sağlamalarına; öğretmen ve öğrencilerin değer ve inançlarının ve aralarındaki
olumlu ilişkilerin özürlülere yönelik olumlu etkisinden söz edilmektedir
(McDougall ve ark.,2004). Benzer bir durum işyerleri için de geçerlidir (Schur,
Kruse & Blank, 2005. Aktaran: Kaner; Öğülmüş; Büyüköztürk; Dökmen;
Daşdemir).
5.8. EĞİTİM
GÖRÜLEN ALANLAR VE ÖZÜRLÜLERE YÖNELİK TUTUMLAR:
Özürlülere ilişkin tutumların, eğitimi alınan alanlara bağlı
olarak değişebildiği gözlenmektedir. Üniversitede fen ya da sosyal ve idari bölümlerde
okumanın fark yarattığı, psikoloji ve sosyal çalışma alanlarında eğitim
alanların diğer bölümlerde öğrenim görenlerden daha olumlu tutumlara sahip
oldukları (Alghazo, Dodeen & Algaryouti, 2003; Horner-Jonhson ve ark.,
2002: Stachura & Garven, 2007) bulunmuştur. Sağlık hizmeti alanında öğrenim
alan öğrencilerin özürlülere yönelik tutumlarının fazla olumlu olmadığı, bunda
demografik özelliklerin değil alan tecrübesinin ve profesyonel bir ortamda
olmanın etkisi olabileceği belirtilmektedir (Tervo, Palmer & Redinius,
2004. Aktaran: Kaner; Öğülmüş; Büyüköztürk; Dökmen; Daşdemir).
Din eğitimi alan öğretmen adaylarının, diğer alanlardaki
adaylara göre özürlülere yönelik tutumlarının daha olumlu olduğu ve onlarla ilişkilerinde
kendilerini daha yetkin hissettikleri bulunmuştur (Lifsshitz & Glaubman,
2002). Bu farklılığın, din eğitimi alan öğretmenlerin ahlaki ve sosyal
değerlere ve insan sevgisine yönelik eğitim almalarından kaynaklandığı
düşünülebilir (Aktaran: Kaner; Öğülmüş; Büyüköztürk; Dökmen; Daşdemir).
5.9. KÜLTÜREL YAPI
VE ÖZÜRLÜLERE YÖNELİK TUTUMLAR:
Kültürel farklar da özürlülere ilişkin algıları ve
dolayısıyla tutumları etkilemektedir. Kanada’nın İngilizce ve Fransızca konuşan
kesimleri arasında bu farklar gözlenmektedir (Environics Research Group
Limited, 2004). Benzer bir durum Maksika’da ve Amerika’da yaşayan Meksikalılar
arasında da söz konusudur (Graf ve ark., 2007). Meksika’da yaşayanların bazı bakımlardan
(örneğin, özürlü ile birlikte olmaktan duyulan rahatsızlık) daha olumlu
tutumları olduğu ama onların geleceklerinden daha az umutlu oldukları
söylenebilir (Aktaran: Kaner; Öğülmüş; Büyüköztürk; Dökmen; Daşdemir).
5.10. ÇALIŞMA
HAYATI/İŞE YERLEŞTİRME VE ÖZÜRLÜLERE YÖNELİK TUTUMLAR:
Özürlülerin toplumla bütünleşmelerini arttırmak,
ayrımcılığı azaltmak amacıyla pek çok yasa çıkarılmasına rağmen özürlülerin
istihdamlarıyla ilgili önemli değişmeler olmamıştır. İş bulamayan, çalıştıkları
halde ücret ödenmeyen özürlü oranı, ülkelere göre değişse de dikkati çekecek
kadar yüksektir. 16-64 yaşlarındaki tüm özürlülerin %60-80’i iş bulamamaktadır (Schur,
Kruse & Blanck, 2005; Thomas, 2000: Akt., Thomas, Palmer, Coker-Juneau
& Williams, 2003; Türkiye Özürlüler Araştırması, 2002). Türkiye Özürlüler
Araştırmasına göre (2002) Türkiye’de özürlülerin iş gücüne katılım oranı
%21.71’dir. Özürlü erkekler %32.22 oranında iş gücüne katlırlarken, özürlü
kadınlarda bu oran çok daha düşüktür (%6.71). İş gücüne dahil olmayan
özürlülerin oranı %78.29’dur. Bu oran erkeklerde ve kadınlarda sırasıyla %67.78
ve %93.29’dur (Türkiye Özürlüler Araştırması, 2002). Bu oranlar özürlülerin çok
büyük ölçüde üretim dışı bırakıldıklarının ve başkalarına bağımlı yaşamaya
mahkum edildiklerininin bir göstergesidir. Düşük işe yerleştirme oranları, özürlülerin
toplumda karşılaştıkları en önemli ayrımcılıklardan biridir. Bir işte çalışma
özürlüye hem maddi kaynaklar sağlaması hem de onların toplumla bütünleşmeleri
açısından önemlidir. Özürlüler arasında işsizlik oranının yüksek olması
yoksulluğu da arttırmaktadır (Aktaran: Kaner; Öğülmüş; Büyüköztürk; Dökmen;
Daşdemir).
Kennedy & Olney’nin (2001) araştırmaları yetişkin
özürlülerin % 10’unun işe girerken ayrımcılığa maruz kaldığını göstermektedir.
İşverenlerin özürlüleri işe almada eskisinden daha olumlu bakış açıları olsa da
hala yeterli düzeyde değildir (Jacoby, Gorry & Baker, 2005. Aktaran: Kaner;
Öğülmüş; Büyüköztürk; Dökmen; Daşdemir).
Türkiye’deki çıraklık eğitimi sistemini özürlüler
açısından irdeleyen çalışmasında Mutlu (2008), mesleki eğitim merkezleri,
meslek odaları ve özürlülere yönelik çalışan gönüllü kuruluşların
yöneticilerinin, özürlülerin çıraklık eğitimine daha etkili ve daha yaygın
şekilde katılmalarıyla ilgili önerilerde hemfikir olduklarını gözlemiştir.
Ancak, yöneticiler, hem bu bulguyla hem de özürlülerin bütünleştirilmeleriyle
ilgili anlayışla çelişen bir şekilde özürlülere ayrı yerlerde ve ayrı
programlarda iş eğitimi verilmesi gerektiğini ifade etmişlerdir. Bu da bir
çeşit ayrımcılık olarak değerlendirilebilir (Aktaran: Kaner; Öğülmüş;
Büyüköztürk; Dökmen; Daşdemir).
Kadın özürlüler ise iki kat daha fazla ayrımcılığa uğramaktadırlar.
Hem kadın oldukları için hem de özürlü oldukları için insanların önyargıları daha
fazladır. Pek çok çalışma kadınların iş yerlerinde daha çok ayrımcılığa maruz kaldıklarını;
daha az istihdam edildiklerini; özürlü olmayanlardan daha düşük ücret
aldıklarını; daha doyurucu işlere daha az geçiş yaptıklarını; özürlü kadınların
işsizlik oranlarının yüksek olduğunu, kadınların aktif olarak iş aramalarına rağmen
istihdam sorunu yaşadıklarını göstermektedir (Örneğin. O’Hara, 2004; McMohan ve
ark., 2008; Simpkins & Kaplan, 1991: Akt., Thomas ve ark.,2003; Thornburgh,
1991: Akt., Thomas ve ark.,2003; Türkiye Özürlüler Araştırması, 2002. Aktaran:
Kaner; Öğülmüş; Büyüköztürk; Dökmen; Daşdemir).
6. SONUÇ ve ÖNERİLER:
Tutumlar kişilere, kümelere, nesne ya da düşünlere yönelik
süreklilik gösteren, önceden biçimlenmiş duygu, düşünce ve inançlar bütünüdür. Sosyal
öğrenme kuramına göre tutumlar davranışları, davranışlar da tutumları etkiler.
Tutumlar yaşantılar sonucu öğrenilirler ve çocukluk döneminde anne-babanın
değer yargılarından etkilenerek oluşurlar (Özyürek 2006: 11-23). Olumsuz
tutumlar ve onlara eşlik eden davranışlar hem insani hizmetlerde hem de toplumsal
hizmetlerde kişilerin seçimlerini büyük ölçüde sınırlayabilir (Altıparmak;
Bektaş; Sarı 2010: 80-83).
Engelli bireylerin, engellerinden önce insan oldukları düşünülürse,
onlara karşı tutumların olumlu olduğu düşünülür. Aksi durumlarda, yani bireyin engeli,
insan olmasından daha önce görülürse tutumların olumsuz olduğu düşünülür. Engelli
bireylerin önce insan oldukları göz ardı edilirse toplumda bağımsız yaşamaları
için gereken düzenlemelerin yapılması ihmal edilebilir. “Sağlamlara hizmetler
sağlandı, sakatlar mı kaldı” deyişi bu düşünce biçiminin bir ürünüdür (Özyürek
2006: 11-23).
Engelli bireyler genellikle toplumla bütünleşmelerini engelleyen
olumsuz tutumlarla mücadele ederler. Engellilere yönelik genel toplumsal tutum,
sözel ifadelerde çok uygun, olumlu olmaktadır ancak; gerçekte, sözel olmayan
duygularda sıklıkla engelliler reddedilmektedir (Daruwalla; Darcy 2005:
549-570. Aktaran: Altıparmak; Bektaş; Sarı 2010: 80-83).
Engelli bireylere yönelik olumlu tutumların gelişmesini sağlayan
en önemli faktör engelli bireylerle, engelli olmayan bireylerin sosyal
etkileşimlerinin artmasıdır (Wong DKP. 2008: 70-82. Aktaran: Altıparmak;
Bektaş; Sarı 2010: 80-83).
Eğitim seviyesinin artması, engellilere yönelik eğitim
alınması ve engelli bireylerle önceden olumlu ilişkilerin yaşanması engelli bireylere
yönelik olumlu tutumları geliştirmektedir (Mangili; Ponteri; Buizza; Rossi
2004: 29-46. Aktaran: Altıparmak; Bektaş; Sarı 2010: 80-83).
Kültürel değerlerin engelli bireylere yönelik olumlu ve
olumsuz tutumları belirleyen en önemli unsur olduğu belirtilmiştir (Florian
1982: 291-299. Aktaran: Altıparmak; Bektaş; Sarı 2010: 80-83).
Bu alanda yapılan araştırmalar (Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı tarafından yaptırılan “Toplum
Özürlülüğü Nasıl Anlıyor”), (Sarı; Bektaş; Altıparmar'a ait olan
"Hemşirelik Öğrencilerinin Engellilere Yönelik Tutumlarının Belirlenmesi"),
(Şahin; Güldenoğlu ait "Engelliler Konusunda Verilen Eğitim Programının
Engellilere Yönelik Tutumlar Üzerindeki Etkisi"), (Tevhide; Baydık ait "Kaynaştırma
Ortamındaki İşiten Öğrencilerin İşitme Engelli Akranlarına Yönelik Tutumlarının
Çeşitli Değişkenler Açısından İncelenmesi"), (İmrak ait olan
"Okulöncesi Dönemde Kaynaştırma Eğitimine İlişkin Öğretmen ve Ebeveyn
Tutumları ile Kaynaştırma Eğitimi Uygulanan Sınıflarda Akran İlişkilerinin
İncelenmesi"), (Halberstadt,; Denham; Dunsmore ait "Affective Social
Competence"), (Aslan; Şeker ait "Engellilere Yönelik Toplumsal Algı
ve Dışlanmış"), (Bağcı ait "İlköğretim Türkçe Dersi Programının
İşitme Engelliler İlköğretim Okullarda Uygulanabilirliliğin Öğretmen Tutumlara
Göre Değerlendirilmesi") incelendiğinde toplumda engelli yurttaşlarımıza
dönük oluşan önyargıların, olumsuz tutum ve davranışların eğitim düzeyi artıkça
yumuşadığı ve azaldığı görülmektedir. Engelli yurttaşlarımıza dönük önyargılar,
onlarla aynı ortama bulundukça ve onlarla iletişime geçtikçe azaldığı
görülmektedir.
Engellilere dönük olumlu tutumların oluşmasını sağlamak
için öncelikli olarak engellileri engellerinden önce toplumun doğal birer
bireyi olarak algılamalı ve engelli olmayan yurttaşlarımıza tanınan ve
yararlandıkları tüm hak ve özgürlüklerden yararlanmalarını sağlamalıyız. Bu hak
ve görevlerin yerine getirilmesi toplumca sorumluluğumuzdur. Bu doğrultuda
engellilere dönük gerçekleştirilebilinecek aşağıdaki önerilerde bulunulmuştur.
Öncelikli olarak engelli yurttaşlarımıza dönük çıkarılan
kanun ve düzenlemeler kağıt üzerinde kalmamalı ve gerçek yaşantıda uygulanması
ve yerine getirilmesi sağlanmalı, bu doğrultuda gerekli yasal takipler
gerçekleştirilmelidir.
Her şeyden önce kamusal alanda engelli kişilerin hareket
serbestîsi sağlayacak önlemler alınmalıdır. (Örneğin şehirlerdeki kaldırım ve
kamu hizmet binaları engellilerin rahat hareket edecekleri şekilde
düzenlenmelidir), (Aslan; Şeker 2011: 449-463).
Küçük yaştan itibaren toplumun tüm bireyleri engelliler
konusunda bilinçlendirilmeli. (Örneğin temel eğitim müfredatına haftada birkaç
saat engelliler ve yaşamları konusunda eğitim verilmelidir), (Aslan; Şeker
2011: 449-463).
Engellilere yönelik var olan olumsuz toplumsal algının
temelinde yatan önyargıların kırılması için engellilerin her alanda daha
görünür hale getirmesini sağlayacak önlemler alınmalıdır (Aslan; Şeker 2011:
449-463).
Özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde uygulanan
eğitim müfredatı yeniden düzenlenerek engellilerin yaşamlarını daha rahat bir
şekilde sürdürmelerini sağlayacak hale getirilmelidir. Ayrıca
bu merkezlerde verilen eğitim kişiye öz bakım beceresi kazandırmakla sınırlı
kalmamalı; kişinin engel durumu ne olursa olsun kendi yetenek ve bilgi
kapasitesini üretime katmasını yardımcı olacak imkânlar sağlamalıdır (Aslan;
Şeker 2011: 449-463).
Sonuç olarak engelli kişileri algılamada toplum olarak
hâlâ engelli davranışlar sergilenmeye devam etmektedir. Engellilerin bugünkü
durumları “algısal felaket” kavramıyla ifade edilebilir. Engellilerin toplumsal
algısı, engellilerin eğitim düzeylerinin düşük ve imkânsızlık içinde
kalmalarına neden olmaktadır. Bu olumsuz algı sonucunda, engellilerin ve
ailelerinin birçoğunun toplumdan soyutlanmasına ve sosyal haklarından yoksun
kalmalarına neden olmaktadır (Aslan; Şeker 2011: 449-463).
KAYNAKÇA
---------"Tutum ve Davranış", http://notoku.com/tutum-ve-davranis/#ixzz2lPSarJrF
(Erişim Tarihi: 17.10.2013).
---------"Tutum ve Tutum Ölçekleri", http://halksagligi.med.ege.edu.tr/seminerler/2003-04/TutumOlcegiGelistirme_SK.pdf
(Erişim Tarihi: 29.10.2013).
........."Engellilere Yönelik Tutumların
Değiştirilmesi",
http://ozelegitimsitesi.com/bilgi-kaynak/engellilere-yonelik-tutumlarin-degistirilmesi.html
(Erişim Tarihi: 05.10.2013).
Altıparmak;
Bektaş; Sarı (2010). "Hemşirelik
Öğrencilerinin Engellilere Yönelik Tutumlarının Belirlenmesi", Yeni
Tıp Dergisi.
Arslan,
Akif (2012). "Yükseköğretimde Türk
Dili Dersine Karsı Tutum Ölçeği Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması",
Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 1/3.
Aslan,
Mustafa; Şeker, Selim ( 2011). "Sosyal
Haklar Uluslararası Sempozyumu", Can Matbaacılık, İstanbul.
Burcu,
Esra (2006). "Türkiye’deki Engelli
Bireylere İlişkin Kültürel Tanımlamalar: Ankara Örneği", Hacettepe
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 19 (1).
Chapman,
E.N., (1999). "Tutum En Değerli
Varlığımız", Alfa Basım Yayım, İstanbul.
Cüceloglu,
Doğan (1998). "İnsan ve Davranışı",
Remzi Yayınevi, İstanbul.
Çakmak,
Münci (2008). "Amerika Birleşik
Devletleri’ndeki Engelli Tanımı Hakkında Bir İnceleme" Ankara
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 57, Sayı 2.
Erkan,
Semra (2003). "Öğretmenlerin
Bilgisayara Yönelik Tutumları Üzerine Bir İnceleme", Hacettepe
Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilimler Dergisi.
Göksu,
Turgut (2007). "Sosyal Psikoloji",
Seçkin Yayıncılık, Ankara.
Gürol,
Mehmet; Demirli, Cihat (..............). "Uzaktan Eğitimde Oluşturmacı Tasarım ve Uygulanması", http://perweb.firat.edu.tr/personel/yayinlar/fua_39/39_28093.doc
(Erişim Tarihi: 02.11.2013).
Güzel
Özmen, R. (A. Ataman Ed.), (2003). "Kaynaştırma Ortamlarında Öğretimsel
Düzenlemeler - Özel Eğitime Giriş
", Gündüz Eğitim ve Yayıncılık, Ankara
Halberstadt,
Amy; Denham, Susanne; Dunsmore, Julie (2001). "Affective Social Competence", Unpublished manuscript,
Blackwell Publishers Ltd., Nort Carolina, State University.
İnceoğlu,
Metin (2010). "Tutum-Algı-İletişim",
Beykent Üniversitesi Yayınları, İyi İşler Yayıncılık ve Matbaacılık, İstanbul.
Kağıtçıbaşı,
Çiğdem (2005). "Yeni İnsan ve
İnsanlar", Evrim Kitabevi, İstanbul.
Kalkan,
Adnan (2011). "Kişisel Tutum, Öznel
Norm Ve Algılanan Davranış Kontrolünün Girişimcilik Niyeti Üzerindeki Etkisi:
Üniversite Öğrencileri Üzerine Bir Uygulama", Süleyman Demirel
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı:14.
Kaner,
Sema; Selahiddin, Öğülmüş; Büyüköztürk, Şener; Dökmen, Zehra; Daşdemir, Hilmi.
"Özürlülük Eğitimi, Toplum Özürlüğü
Nasıl Algılıyor, Temel Araştırması", T.C. Başbakanlık Özürlüler
İdaresi Başkanlığı.
Kavas,
A.C. ve diğerleri (1995). "Tüketici
Davranışları", Anadolu Üniversitesi Yayınları, No:880, Eskişehir.
Khine,
M.S., (2001). “Attitudes Toward Computers
Among Teacher Education Students in Brunei Darussalam”, International Journal
of Instructional Media 921815, 28 (2).
Kırcaali
İftar, Gönül (1992). "Kaynaştırma
Becerileri Özdeğerlendirme Aracı", Anadolu Üniversitesi Eğitim
Fakültesi Dergisi.
Kırcaali
İftar, Gönül (1998). "Özel
Gereksinimli Bireyler ve Özel Eğitim", Anadolu Üniversitesi Yayınları
(1018), Açık Öğretim Yayınları (561), (Ed., Eripek, Süleyman), Anadolu
Üniversitesi, Eskişehir.
Kızıltaş,
Mehmet (2012). "Engellilerle 360
İletişim", Elma Yayınevi, Ankara.
Koca,
Canan (2010). "Engelsiz Şehir
Planlaması Bilgilendirme Raporu",
http://www.devturkiye.org/upload/files/engellilericintasarim.pdf (Erişim
Tarihi: 07.10.2013).
Kosor,
Davut (2011). "Engelli Çocuklarda
Ağız ve Diş Sağlığının Değerlendirilmesi", Ege Üniversitesi, Diş
Hekimliği Fakültesi, Pedodonti Anabilim Dalı, Bitirme Tezi, Ege Üniversitesi,
İzmir.
Özyürek,
Mehmet (2004). "Bireyselleştirilmiş
Eğitim Programı", Kök Yayıncılık, Ankara.
Özyürek,
Mehmet (2006). "Engellilere Yönelik
Tutumların Değiştirilmesi", Kök Yayıncılık, Ankara.
Sertçelik,
Özden (2007). "Bilişsel, Duyuşsal ve
Devimsel Kazanımlar ve Alt Basamakları Hakkında Rapor ve Ders Planı İncelemesi"
Başkent Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri
Öğretmenliği, Bitirme Tezi, Ankara.
Şişman,
Yener (2011). "Türkiye’de Özürlülere
Yönelik Yasal Düzenlemeler", Sosyal Siyaset Konferansları, Sayı: 60.
T.C.
Aile ve Sosyal Sorumluklar Bakanlığı (2010). "Özürlülerin Sorun ve Beklentileri Araştırması", Türkiye
İstatistik Kurumu Matbaası, Ankara.
T.C.
Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı (2008). "Özürlüler Kanunu ve İlgili Mevzuat", T.C. Başbakanlık
Özürlüler İdaresi Başkanlığı Yayınları, Mattek Matbaacılık, Ankara.
T.C.
Milli Eğitim Bakanlığı, Özel Eğitim Rehberlik ve Danışma Hizmetleri Genel Müdürlüğü,
"Özel Eğitim Hizmetleri Tanıtım El
Kitabı",
http://mebk12.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/21/15/967807/dosyalar/2013_03/15105002_ozelegitimelkitabi.pdf
(Erişim Tarihi: 10.10.2013).
Tavşancıl,
E., (2005). "Tutumların Ölçülmesi ve
SPSS ile Veri Analizi", Nobel Yayınları,Ankara.
Tolan,
B. (1985). "Toplum Bilimlerine
Giriş: Sosyoloji ve Sosyal Psikoloji", Savaş Yayınları, Ankara.
[1] 5378 sayılı Özürlüler ve Bazı
Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
kısaca Özürlüler Kanunu olarak adlandırılmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder